Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Bağ Bozumu

  • başlık
    16
  • yorum
    74
  • görüntü
    53.981

Bu blog hakkında

...

Bu blogdaki başlıklar

YÜZLEŞME

Uzun bir süredir uzaktım senden. Gözgöze gelmekten bile kaçınıyordum adeta... Oysa ne kadar yakındık seninle ve ne kadar da uzak... Çoğu zaman yok saydığım seninle, bu sabah karşılaştık aniden. İrkildim bir an; ister istemez heyecanlandım. Suçluluk duyulan birine rastlamanın telaşı içinde...   Dursam mı, gitsem mi karar veremedim. Ne kadar da çok olmuştu , şöyle uzun uzun bakmayalı sana. Kendime olduğu gibi sana karşı da suçluydum. Suçluydum, çünki ikimize de ihanet etmiştim. Sana bakar

tülvent

tülvent

Ha Ayşe.. Ha Ella...

Kadın her yerde kadın! Değişik evlerde, farklı şehirlerde yaşasalar da kadınların öncelikleri, genelde aynı. Özellikle bir evi çekip çevirme, annelik sorumluluğunda olanlar için bu hiç değişmiyor. Avrupa'da da, Amerika'da da... Türkiye'de Ayşe, Amerika'da Ella olmuşsun hiç farketmiyor. Hepsi minik farklılıklarla aynı hayatları yaşıyor. Ne ilginç!   Kısır bir döngü sürüp gidiyor işte! Ayşeler için de Ellalar için de... ( Ella: bkz. Aşk- Elif Şafak) Bir öncekinin tekrarı olan günler ve otomatik

tülvent

tülvent

Bugün, hep ''aşk''tan söz etmek geliyor içimden...

Bugün 14 Şubat!   Herkesin farklı yorumlar yapma ihtiyacı duyduğu '' Sevgililer Günü '' Bu günün, kırmızı balonlarla kalplerin uçuştuğu; kıpkırmızı güllerin ve hediye paketlerinin ötesinde bir anlam ve önemi var benim için.   Şiddetin, düşünce, inanç ve yaşam farklılıklarından doğan sıkıntı, olumsuzluk ve mutsuzluğun; yüreklerin çıkar ve maddenin de insanca değerlerin önüne geçtiği günümüzde; nasıl ve hangi nedenle olursa olsun aşkın var olduğunun hatırlanması, konuşulması çok önemli çünkü!

tülvent

tülvent

Her şey... Her şey Yarım!

Gölgen sıyrıldığından beri gölgemden,   Yarımım!   Uçsuz bucaksız kollarıyla sardığından beri yokluğun,   Sende, yarım aklım!   İçimde biriktirdiklerimle   Hareket edemeyecek kadar ağırım artık.   Ellerin çekildiğinden beri ellerimden   Kolum kanadım, soluğum yarım!     Yalan, zamanın ''ilaç'' olduğu!   Ayazıyla yaktığından beri rüzgarın   Yarımım!   Yarım yanan bir mumun ışığında,   Anılarda, düşlerde hep aynı resim!   Gitgide yakınlaşıyorum sana   Gitgide uzakl

tülvent

tülvent

Hüzün

HÜZÜN   Zaman ne gece, ne sabah. Güneşin ilk ışıkları sonsuzluğun gri örtüsünü yırtmak üzere… Başımı pencereye çevirince göz göze geliyoruz sessizliğin içinde… Sevdiğiyle uyanmaya benziyor bir şehri günün ilk ışığında görmek. Şehirler de sevgililer gibi… Bir şehre bağlanmak, birine tutulmak gibi; bir gün kopsanız, uzak kalsanız sızısı her zaman acıtıyor yüreği. Öylesine benim, öylesine vazgeçilmez… İçimde bıraktığı dalga sesleriyle, ruhuma yamanmış kokusuyla, gündüzleri kavuran güneşinin ardın

tülvent

tülvent

Yağmurlu Bir İzmir Gecesi

Sokaklar yine ıslak bu gece. Islak, parlak ve sahipsiz. Yine yağmur serpiştiriyor; sessiz, öylesine kendi halinde... Damlalar ince ince, dans eder gibi düşüyor karanlıklara, yanlız sokaklara.   Küçüklüğümdeki gibi anlımı cama dayayıp; bir şarkı mırıldanarak yağışını izledim bir süre. Sonra da çıkıp yürümek, yaşama karışmak; günlerdir sıkışıp kaldığım şu duvarlardan kurtulmak istedim. Biraz nefes almak, kendimden bi parçacık uzaklaşmak için uzun uzun yürümek...   Bu aralar kendimle o kadar b

tülvent

tülvent

Son Düğüm

Ben çaresizliğin böylesini yaşamamıştım hiç.   Hiç böylesine sızlamamıştı yüreğim yokluğunda.   Belki yoktun yanımda;   Ellerin yoktu ellerimde, ama   Bir şeyler vardı aramızda sımsıcak   Hani anlatılmaz…     Sen hayatımdaydın ya;   Hiç o kadar yaklaşmamıştım bulutlara…   Unutmaya başlamıştım   En içli ezgileri, hüzünleri…   Yıldızlar başucumuzdaydı sanki!   Sen kanıma girmiştin ya;   İstememiştim senin kadar hiçbir şeyi...   Tek tek bağlıyorduk düğümleri.    

tülvent

tülvent

''O'' Yer!

Bu gece yine ''o yer'' deyim. En derinime kaçıp saklandığım, sahte hiç bir şeyin bulunmadığı, herkesten ve her şeyden uzak, kendimle buluştuğum; içimdeki yerde!   Yalnızlığımı gömdüğüm, iç sesimi dinleyip insan yanımı korkmadan yaşadığım için seviyorum, zaman zaman buraya sığınmayı…   Boğazımda düğümlerle, dilegetiremediğim hislerle bu gece; tüm zamanların ötesinde, avucumdan kayıp giden onca yılın, onca telaşın ardından karıştırıyorum geçmişimi. Sanki bir saman yığınını karıştırır gibi...

tülvent

tülvent

Mendil

Çocukluğumun en güzel anılarından: Mendil   Artık bir nostalji olarak belleklerimizde yer eden, çeşitli desen ve renkte...   İpekli, pamuklu ama mutlaka kumaştan!   Öğretmenlerimiz ‘’mendiller’’ der demez minik ellerimizi tertemiz, ütülü ve özenle katlanmış mendillerimizin üzerine nasıl da koyuverirdik, tırnaklarımızı da görsün diye…   Teneffüslerde körebe, mendil kapmaca ve yağ satarım bal satarım oyununda da oyun arkadaşlığı ettiler bize.   Bayram mendillerinin de büyük anlamı va

tülvent

tülvent

Keşke!

Keşke…   Hepimizin hayatından öylesine geçip gidiveren, sonradan hatırladığında yeniden içinde oluvermek isteyeceği, özlediği anlar vardır. Bazen mutluluk, bazen hüzün veren, bazen iç burkan bazense gülümseten, ama geçen uzun yıllara rağmen tazeliğini koruyan... Bazen bir şarkıyla, bir kokuyla, bazen bir sesle kendini yeniden hatırlatan, geçmişten tatları aklımıza getiren keşkeli anlar!   Bazen de bir fotoğrafla gerçeğinizden kopup hiç farkında olmadan ‘’keşke’’ diye geçirirsiniz içinizden.

tülvent

tülvent

Biz, ''Böyle Olsun'' İstemedik!

Sevgileri yarınlara bıraktınız; Çekingen, tutuk, saygılı… Bütün yakınlarınız sizi yanlış tanıdı Bitmeyen işler yüzünden.   Siz böyle olsun istemediniz. Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi… Kalbinizi dolduran duygular Kalbinizde kaldı.   Siz geniş zamanlar umuyordunuz; Çirkindi dar zamanlarda bir sevgiyi söylemek. Yılların telaşlarda Bu kadar çabuk geçeceği aklınıza gelmezdi.   Gizli bahçenizde açan çiçekler vardı, Gecelerde ve yalnız… Vermeye az buldunuz Y

tülvent

tülvent

NE DERSİNİZ?

Bugün, değerini bilemediklerimiz, ertelediklerimiz üzerine düşündüm bir süre...   Hayat gelip geçiyordu ve ''dur!'deme şansımız da yoktu. Aklımdan sorular geçmeye başladı ardı ardına...   Geçerken o mu bizi sürüklüyordu, yoksa biz mi onu? Yoksa seyirci mi kalıyorduk geçişine?   Niye bu kadar mutsuz ve doyumsuzdu birçoğumuz? Gerçek anlamda yaşamak da bir yetenek, bir iş miydi? Yaşamımızın bugün son günü olsa, ''keşkeler'' imiz mi fazla olurdu ''iyi kiler'' imiz mi? Bir şans daha verilse

tülvent

tülvent

Biten Bir Yılın Ardından

Bir çok gelişmeye tanıklık eden 2010 yılı da artık sonsuzluktaki yerini aldı. Sevindik, üzüldük, kızdık, hayrete düştük, bazen acı haberlerle sarsıldık. Yaşarken kısacık, ama düşündüğümüzde çok uzun, gerçekte de koskoca bir yılı daha arkamızda bıraktık. Hatta yeni girdiğimiz yıldan çalmaya başladık bile...   Ocak ayındaki tarihin en büyük felaketlerinden biri olan Haiti depremi, 2010 yılının acı haberlerle geçeceğinin habercisiydi sanki.   Avrupa'nın büyük bir kesiminde günlerce uçak sef

tülvent

tülvent

Bahar... N'olur Daha Fazla Bekletme!

Baharın ilk müjdesini bir beyaz papatya gülümseyerek çoktan bıraktı doğaya. Sarı-beyaz inci bir kolye gibi dizilirler yakında kırların, çayırların yemyeşil gerdanlarına... Ardı sıra sümbüller, gelincikler, mimozalar ve bahar dallar... Sonrasında erguvanlar, mor salkımlar ve gelincikler...         Otların arasında oynaşan böcekler ve ille de toprağa dokunma güdüsü... Yağmuruyla ıslanmış taze çimlere bulanmak, ağaçlara sarılmak isteği... Yağmuru bile başkadır baharın, hınzırca ürperten o s

tülvent

tülvent

ÖYKÜMSÜN

Hani, insanın yaşamında bazı anlar vardır; unutmadığı ve hatırladıkça mutlu olduğu… Benim için de ''o an'' senin hayatıma girdiğin gündü.   Öncesinde; bu duyguyu, bu duygunun ne denli bambaşka ve güzel olduğunu bilmiyordum. Bu sevgiyi seninle tattım ve çok sevdim. Seni sevdiğim gibi… Öyle doldurdun ki sevginle yüreğimi, sevgin her şeyin önüne geçti.   Hoş geldin yüreğime, hoş geldin dünyama! İyi ki de gelmişsin yavrum!   Telaş yumağına sarılmış giderken yıllar, biz alelacele koştururken

tülvent

tülvent

Sen Yoksun ya, Bitiyor Bu Şehir!

Duygular kağıda döküldüğünde insan hafifliyor da, aşk için bu mümkün olmuyor. O, yazdıkça derinleşiyor ruhumuzda. Yazdıkça yoğunlaşıyor, anlamlaşıyor aşk… Yazı ne kadar özgürlükse, aşk bir o kadar tutsaklık. Her türden duygumuzu, dile çok daha rahat getirebilirken, sevda; sözcüklerin yetersiz kaldığı yoğunlukta yaşandığı için galiba...   O sevdayı, o sevdanın bıraktığı acı ya da tatlı tadı kağıda dökmeyi becerebilmek oldukça zor. Nasıl anlatayım peki şu an hissettiğim tadı sana? Bir zamanlar i

tülvent

tülvent

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.