Bir kaç gündür bunu düşünüyorum.
Yani sarılmayı.
Dünyanın en güzel, en içten şeyidir aslında ve ne az yer kaplar hayatlarımızda.
Sevdiğiniz bir insana ya da bir hayvana sarıldığınızda, bir kaç saniye gözlerinizi kapadığınızda bir enerji dalgasının iki beden arasında nasıl dolaştığını hissedersiniz.
O an, dünya yavaşlar, zaman yavaşlar, garip bir huzur kaplar içimizi.
Fakat, gittikçe birbirinden uzaklaşan, araya türlü mesafeler koyan insanlık, çeşitli bahanelerle, sarılmayı ihmal eder olduk.
Liberaller ve bir kısım tatlı su solcuları Akp için özgürlükler partisi diye söz ediyorlar.
Bizde Akp'nin hangi konularda özgürlük getirdiğini ve yasaklarını sıralayalım ve bu sözün bir sağlamasını yapalım dedik.
Akp'nin yasakları;
Bir çok sahil şeridinde, şehir merkezlerindeki restoranlara içki servisi ve satışı yasaklandı.
http://www.birgun.net/actuels_index.php?news_code=1360487152&year=2013&month=02&day=10
Kapalı alanlarda türün mamülleri yasaklandı.
Çalış
Kemalizmi hazmedemeyen ve esasında onu anlayamayan pek çok görüşten insan var bu topraklarda.
Liberallerin tamamı, sağcıların çoğu, dincilerin tümü, solcuların yarısı, ırkçıların hepsi, bir kısım komünistler ve emperyalizmi benimsemiş ve ona sığınmış tüm kitleler.
Çok enteresan bir yelpaze bu, dincilere göre Kemalizm dinsizlik, solculara göre ırkçı, sağcılara göre Osmanlı düşmanı, komünistlere göre emperyalist.
Oysa bilene göre Kemalizm bu topraklara en uygun sistem, ilkelerinin tamamı
“Bir ülkeye kötülük yapmak istiyorsanız, önce onların zanaatkar ve üretken eğitimler almalarını engelleyin.” (Anonim)
Köy Enstitüleri, Tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesiydi 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Ali Yücel’in bizzat yönettiği, bir köy kalkınma projesi olarak dünya tarihinde eşi görülmedik bir toplumsal kalkınma girişimiydi. Bugün halkçı ve sosyalist bazı ülkelerde kısmen de olsa bu uygulama sürdürülüyor ancak anavatanı Türkiye bu dahiyane girişimd
gözleri bir kara delik,
baktıkça içinde kaybolduğun!
neresinde duracağını bilmediğin!
savrulup durduğun,
tuhaf bir haz alarak,
mahvolduğun...
gözleri bir kara delik,
simsiyah...
siyahtan daha siyah...
kör edercesine,
içine çekercesine,
kendini teslim edercesine,
tutulduğun...
kozmik bir aşk
içinde her şey var,
acı, ihtiras, kaçış, kavga
savaş, barış, vefa,
ve mezar...
mabeti bile var,
ibadet edercesine tapındığın!
tanıyacak zaman yoktur üstelik...
gözleri bir k
Medeniyet nedir? Uygarlık veya medeniyet, bir ülke veya toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, düşünce, sanat, bilim, teknoloji ürünlerinin tamamını ifade eder. Uygar kelimesi, yerleşik hayata ilk geçen Türk kavimi olan Uygurlardan gelmektedir
Garip bir çağda yaşıyoruz, içinde bulunduğumuz bu zaman çok ilginç ve çelişkili düşüncelerden geçiriyor insanı. Bütün bu olup bitenler ancak anlamak için özel bir çaba gösterirseniz açıyor size kapalı pencerelerini. Eminim insanlık tarihi boyunca
Türkiye’de “ne sağcıyız ne solcuyuz futbolcuyuz futbolcu” klişesini yıkan, toplumsal konulara duyarlı bir taraftar grubu var; Beşiktaşlı Çarşı Grubu. Tribüne ünlü devrimci CHE posteri de asıyorlar; 1 Mayıs’ta Taksim’e de yürüyorlar. Nükleer santrallere de, ırkçılığa da karşılar. Son Galatasaray maçında açtıkları “Türkan Saylan Onurumuzdur” pankartı ise polis engeline takıldı. Peki Çarşı niye devrimci? Bu tavırları hangi siyasal hareketten miras kaldı?
Yıl: 1902.
Yer: İstanbul -Beşiktaş Serence
Hayatın sırları var, evrenin sırları var bizzat biz kendimiz dahi bize göre sırrız... Gördüğümüz herşeyin bir başka yönü, boyutu, açısı var...
Hayata tutunmaya çalıştığımız ilk dünyasal mekanımız olan annemizin karnı belkide en özgür olduğumuz yer... Bütün dünyasal ve insansal öğretilerden uzak, kendi kendimize ve kendi halimizde içimizden geldiği gibi yaşadığımız tek mekan orası... Doğduğumuz anda ve yerde başlıyor üzerimizden inançlarını ve buna bağlı ritüelleri geçirmeleri, bizim ülkemizd
Medeniyet ve uygarlık; bir takım toplumların gurupların kişilerin zenginliği refahı ve yüksek teknolojisi demek değildir.
Hiçbir insan ve hiçbir ülke, diğer bir insanın ve dünyanın sefalet, korku, açlık, hastalık, savaş baskı altında yaşadığı bir dünyada, onunla aynı mekanı paylaştığı ve yaşadığı sürece; ne medeni sayılır ne de uygar.
Uygarlık; topluluğu oluşturan varlıkların düşüncelerinde, yaşamlarında bir biri ile ilişkilerinde ve ürettikleri değerleri paylaşımlarında ve kullanma amaç
Açlık grevinde pkk talepleri ve bu taleplere Akp'nin sözde karşı çıkışı. Bütün bunlar esasen hazırlanan bölücü anayasanın zeminini meşrulaştırmak için atılan adımlardır. Açlık grevindekiler, pkk, bdp ve akp tamamen danışıklı dövüşmekteler.
Düşman kavgada görsün...
Bülent Arınç'ın açlık grevindekiler hakkında yaptığı açıklama aşağıda, okuyunca anlıyorsunuz ki bütün bunlar bir kumarın hamleleri...:
“Bu grevi yaparken dayandıkları konular, kendi konumlarıyla ilgili değildir. Cezaevi şar
Batının, Anadolu ve Ortadoğu toprakları üzerinde daima gözü olmuş. Yüzyıllardan bu yana kan ve gözyaşının eksik olmadığı bu bölgelerde Bizans oyunları hiç bitmiyor. Bu oyunları, Yugoslavya'da, Afganistan'da, Kıbrıs'ta, Yemen'de, İran'da, Irak'ta, Libya'da, Mısır'da, Filistin'de oynadılar, oynuyorlar, orada yaşayan halkları aynı adamlar aynı metodlarla aldatıyorlar.
Sahte din adamları yetiştiriyor, sahte politikacılar yaratıyor ve sahte sorunlar oluşturuyorlar.
Tüm bunları anlayabilmek için
Yoksulluk ve yoksunluk aynı şeyler değil. Yoksulluk giderilebilir birşey ama yoksunluk ebedi olabilir...!
Aynaya baktığımda yüzümde korkunç bir olgunluk, sonsuz bir durgunluk, anlamlı bir bakış görüyorum artık. Ne kadar çok biriktirmişim meğer... Çok eskiden yılda bir kaç kez boşaltırdım tavanaralarımda kalanları, biriken tozlanan örümcek ağı bağlayan duygularımı... Şimdi hissizim... Morfin yutmuş gibi... Halsizim...
Geçenlerde hiç tanımadığım ve beni ilk kez gören biri "gözlerinizde k
yalancı cennetin
hayalet melekleri
kürtaj ettiler bütün dinleri
kutsanan ile kutsal olan
karışır birbirine
ruhsuzdur tapınak şövalyeleri
kral çıplak onüçüncü fi tarihinden
yüreksiz doğdu el öpüp, etek tutan
mezun oldu, şarlatan akademisinden
sardunyam
sibel ....
İslam'ın Darwinleri vardı
İSLAMCILARIN NESİ VAR?
Bilim ve Ütopya dergisi, sanki başımıza gelecekleri bilmiş, Mart sayısındaki kapak başlığı: "İslam'ın Darwinleri".
Evet, bir zamanlar İslam'ın Darwinleri vardı, Câhız'lar, Birûnî'ler, İbn Tufeyl'ler, El Maksidi'ler, El Zencâni'ler, Kınalızâde Ali Efendiler ve diğerleri...
8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15. yüzyıllardan söz ediyoruz.
Peki bugün, bin yıl sonra İslamcıların nesi var?
Sadece yobazları...
Ya TÜBİTAK'ın nesi var?
Artık TÜB
Bir dokunsan bin ahh işitirsin halimden, fakat ben ahh edemez oldum...
Bir dokunuyorum bin ahh işitiyorum herkesten...
Gülümsüyorum,
Bu aralar olura olmaza, kendime ve herkese gülümsüyorum...
Bu iyi birşey mi dersin?
( Büyükler derlerdi ki, "Allah çekemeyeceği derdi yüklemez kuluna" öyle mi acaba? )
Oysa bütün ölümler acı, bütün kayıplar derin, bütün ihanetler can yakıcı...
Oysa, her yeni gün, her yeni yıl takvimlerimizin eksilen sayfaları... İlk günden, ilk andan ve ilk gözya
olduğu gibi kabul edersen sana sunulanları
hayat güllük, aşk gülistanlık, dünya halleri
doğuştan kusurluysan eğer,
bir türlü oturmuyorsa yerine taşlar
ağırıyorsa başın
fedakarlığının sınırı yok sanıyorsan
tükenmeyecek gibi geliyorsa sabrın
olmalı diyorsan,
daha iyisi
daha güzeli
ortalama olamıyorsan eğer
uçlarını seviyorsan duyguların
bıçak sırtında, çıplak ayaklarınla
dişlerini sıkıp, geçmesini istiyorsan zamanın
her defasında duvarlara toslayıp
açılan dil yaralarını, onarmak içi
ÂŞIK
OL, VEFÂ BUL
Haydi ey âb-ı hayat, yani aşk!
Bir nağmeye başla da, beni şevkle, heyecanla değirmen taşı gibi döndür!
Böyle yap! Böyle yap da, hep böyle olsun;
perişan, darmadağın olarak, ben bir tarafta, gönül bir tarafta olsun!
Ağaçların dalları ve yaprakları, rüzgâr olmasa oynamaz;
kehribar olmadan saman çöpü de uçup gitmez!
İnsaf et; saman çöpü bile rüzgâr esmedikçe hareket etmez ise,
dünya nasıl olur da rüzgârsız, rüzgâr olmadan,
bir tesir eden bulu
1. kural: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok, eğer, tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.
2. kural: Hak yolunda ilerlemek yürek işidir,akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun,omzun üstünde ki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol silenlerde
36 yaşında bir insanım, kendimce çok şey gördüm geçirdim, çok sayıda insan tanıdım, ilahi adaletin tecellilerini defalarca gördüm, kötülük edip ondan güzellik bekleyenlerin er geç mutlaka ama mutlaka yaptıklarının karşılığını bulduğunu gördüm, Allah'a ve onun adaletine inancım sonsuz, herkes yaptığının karşılığını mutlaka bulur... Bulacaktır...
Dinini siyasetine ve çıkarına alet edenler yüzünden dinden soğudum, dindar görünenlerden korktum, ve yazık ki hala aksi ile karşılaşmadım, kim dini s
Benimki bir düşünce sadece, biz sanattan nasıl bu kadar uzaklaştık? Her birimizde aynı eksikliği görüyorum. Başta kendimde olmak üzere. Bir dünya klasiğimiz yok mesela, bir dünya klasik müzik piyanistimiz var Fazıl Say. Ama onuda dövmediğimiz kaldı. Bizim toplum olarak bu saldırgan yanımızın altında yatan en önemli neden sanat yoksunluğudur.
Çünkü sanat insanı meşgul eder, eğitir ve olgunlaştırır. Kaslarından daha çok beynin çalışır. Daha çok düşünür daha az konuşursun. Hayata dair soruların
SATILIK VATANDAŞ...
Keşke böyle olmasaydı...
Büyük bir ihtimalle, eğer bir SATILIK VATANDAŞsanız bu metni sonuna kadar okuyamayacaksınız.
Çünkü daha yazının başlığını görür görmez SİZDEN söz edildiğini anlayacaksınız...
Size tavsiyem; metni sonuna kadar okumanız ve pişman olmanız,aklınızın başınıza gelmesi,tövbe etmeniz (Dua edelimde yanında bulgur,kömür gibi maddi çıkar olmayan ve sadece kelimlerden oluşan bu yazı bir iki kişiyi doğru yola yöneltsin...kimbilir belki işe yarar)...
Bu ülkede 15 yaşında hamile çocuklar infaz ediliyor, siz hangi gelişmişlikten, demokrasiden, eşitlikten ve barıştan söz ediyorsunuz?
Kuzenleri tarafından tecavüze uğrayıp töre cinayetine kurban giden Hatice'nin cenazesini almaya kimse gelmedi.
15 yaşındaki Hatice D.'nin cenazesi, Diyarbakır Aile ve Sosyal Politikalar Müdürlüğü çalışanlarınca defnedildi.
Amcası tarafından polis nezaretinde Diyarbakır'a getirilen Hatice D.'nin cenazesi, Bağlar ilçesindeki Yeniköy Mezarlığı'na
Aylardan Kasım...
Kasımpatı kokarken sokaklar, önünden geçtiğim her ağaç dökülen yapraklarıyla selamlarken beni ve birlikte gezindiğim sonbaharı... İçime anlatılmaz duygular çörekleniyor. Adına ne hüzün diyebilirim bunun, ne sevinç... Öyle karmaşık, öyle içsel...
Biraz ağlamaklı, biraz hayranlıkla bakıyorum sarıya çalan doğaya... Öylesi sana ait hissederken kendimi, senden koparılıp atılmış bir yaprak gibiyim şimdi... İçim parçalanıyor... Dudaklarımdan çıkmak için sıraya giriyor ke
Herkese selam ve sevgiler değerli dostlar,
Geçen hafta ,fethullah gülen'e ait bir gazetenin genel yayın yönetmeni Bakırköy’de bir soru sormuştu sizce Gülen, bir din otoritesi değil mi diye..Ben de " o, bir din otoritesi değildir, olsa olsa siyasi bir otoritedir”.
Din de otorite olmaz bu otoritelik Yahudilik ve Hıristiyanlıkta geçerlidir. Çünkü Allah adına kimse insanlar için bir yetkili, aracı ve otorite olamaz. İslam dininde buradan da şu noktaya varalım: laiklik ve sekülerlik iki fark