Karmaşık bir iş bu, hiç beklenmedik dönüşler, düşüşler, çıkışlar içeriyor. Neden öyle olduğunu anlamadığınız bir çok olayı yaşıyorsunuz, belki de anlamamak için çaba sarf ediyorsunuz kim bilebilir. Sonuçta birlikteliğiniz devam ediyor ve çok mutlu hissediyorsunuz.
Birden üstünüzdeki ilginin bıkkınlığını yaşıyorsunuz. Yaşadığınız bıkkınlık, anlatılmaz bir hal alıyor. Öyle ki baktığınız her yerde o ilgiyi görüyorsunuz.
O gün geliyor: yatağa yaklaşırken onun vücudunun çok kıvrak bir yılan
Büyük balıkçılar iş başında
Oğlum sabırla avını beklerken
Ve sabreden dervişşşş...
Ama kediler her zaman ciğer yiyemez biliyorsunuz ki..Selen ve yakaladığı torba..
Ayvalığa günü birlik turumuzdan..Benim bildiğim eskiden şeytan sofrasında dilek ağacı yoktu Zaten görmeyeli dilek ağacına bağlanan kumaş parçalarının yerini kağıt mendil yada kolanyalı mendil almış..
Kızımın dileği pek çokmuş,ağacın başından zor ayırdık..
Bu biskrem,oğlumdan köşe bu
BİR KERE DAHA 1071 FELÂKETİ
Anadolu’da ön-Türkler çok kısa :
Prof.Dr.Afif Erzen : Anadolu’ya - Batının , emperiyalistlerin istediği gibi- 1071’de değil İ.Ö.13binlerde geldik ; (Doğu Anadolu ve Urartular 1984 TTK. Ankara)
* Bu bilgi Ord..Prof. E. Akurgal’ın Anadolu Kültür Tarihi adlı kitabına alınmamıştır.
* Resmî Türk Tarihi kitaplarımızda da bulunmamaktadır(!?)
Tarayıcınız bu resmin gösterilmesini desteklemiyor olabilir. Kâzım Mirşan :: Göçebe değil GÖÇMEN olarak ileri s
Çok eskidendi belki el öpmeler, kenarı dantelli mendiller içinde şekerler,
avuca zor sığan kocaman 2,5 liralık bayram harçlıkları...
Postacının getirdiği, uzaktaki dostların bayramı kutlayan bayram kartlari...
Aniden yok oldular, yittiler eskilerde bir yerlerde.
Yıllarca sadece seyahate gidenler tesadüfen karşılaştılarsa
kutladılar birbirlerinin bayramlarını.
Artık bayramlar sadece birer "fırsat" oldu, yorgun bedenlerin
dinlenmesi için...
Ve birgün sanal alemle tan
Çok temel bir kanaat oluştu bende, her şeyin eskisini seviyorum. Eski şehirleri, eski insanları, eski hayatları, eski zevkleri, eski yapıları, eski olan neredeyse her şeyi…
Belki de yenilerini sevmediğimden, eskilerin yerine yenilerini koyamadığımdan böyle oluyor. Yeni yetmelerin söyledikleri doğru mu acaba, ben kendimi eski halimle sevdiğim için mi böyle hissediyorum? Yani daha genç, daha dinamik, daha çok hayali, daha çok umudu, daha çok hedefi olan, yolun en başında olan halimi daha çok
“Nereye” diye soruyor...
“Bilmiyorum” diyorum buz gibi umursamaz bir sesle. Gerçekten bilmemek mi benimkisi yoksa tamamen umursamamak üzerine uydurulmuş güzel bir kılıf mı tüm bu söylediklerim... Belki her ikisine de sığınıyorumdur soruları cevaplarla çoğaltmamak adına kim bilir...
Ama bildiğim bir şey var ki; ne kadar zorlasam da kendimi gözlerimin önüne o ana dair, sana dair hiçbir şey gelmiyor. Sessiz, kırgın ve uzak zamanlardan geriye yüzü olmayan bir adam kalmış sadece belleğimde. V
Bir sıçrayışta yanında yatan kocasının üstünden atlayıp pencereye uzandı kadın,ne uyku sersemliği ne de başka bişey,kocaman bir gülümseme vardı yüzünde..Onu böyle heyecanlandıran sesi bu kadar yakından işitmeyeli öyle çok olmuştu ki..Küçük yerlerin hali başka diye düşündü..
-"Napıyorsun pencerede"?
-"Ramazan davulcusuna bakıyorum" diyerek sevinçle gülümsedi kocasına..
Onun bu ufacık şeyler için bile gösterdiği coşkuya alışkın olduğundan,adamın yüzünde bir gram bile şaşkınlık ifadesi
Sevgili Hrant,
Bugün 15 Eylül...
Senin doğduğun gün.
Doğum gününün ilk saatleri...
Birkez olsun konuşmadığım,çok da iyi tanımadığım bir insana içinden geçenleri yazmak;adresi bilmediğim duygulara tanıklık etmek;inan ki hiç basit değil.
Basit olan neydi peki...?
Dinlememek mi,anlamamak mı,nefret etmek mi,öfke duymak mı...arkasına bile bakmadan bir insanı sırtından vurmak mı...?
Evet,basit olan neydi...?
...
Köprü trafiğine takılmıştı servisimiz.Günün yorgunluğu
Kişiliğin neyse kaderin de öyle olur.
Hayata nasıl bakarsan, ona göre şekillenir hayatın, sevinç ve kederlerin.
İyi ya da kötü bir hayat yaşamak son tahlilde elinde olur, kişiliğini iyi okumayı başarırsan eğer.
Hayatta ya kurban olursun ya kahraman ya da hayatını insan gibi yaşamayı seçebilirsin.
Her üç rolüde oynayabilirsin bir süre elbette.
Ama eninde sonunda birisi olursun.
Ve daha çok kurban rolüne yakın durur insanların büyük çoğunluğu!
Kahramanlık zordur çünkü.
Fedakar
1. kural: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok, eğer, tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.
2. kural: Hak yolunda ilerlemek yürek işidir,akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun,omzun üstünde ki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol silenlerde
TEGET GECTİ HAMDOLSUN
Amerika'da kriz çıktı
Avrupa'da dalga yaptı
Dünya'da tsunami yarattı
Ülkemizi teğet geçti hamdolsun!
Sus dediler, höt dediler
Yumağa dolaştı kediler
Ananı da al-git dediler
Alıp gittiler hamdolsun!
Okunmuyor kitap, diziler revaç
Çarklar dönmeyince, çalışanlar aç
Simdi ekranlarda desti-izdivaç
Özelimiz genel oldu hamdolsun!
Amerikan krizi ekonomiktir
Avrupa'nın derdi sosyolojiktir
Türkiye'nin krizi psikolojiktir
Hastalığımız komik çıktı hamdolsun!
Egemenl
-Düşünceler içinde-
Ben gerçekten varsam, adım da Rafael'se,
gerçekse burada olduğum,
ve bu bir masaysa,
gerçekse ısırganlar arasında kara bir taştan az ayrıksı bir şey olduğum,
bir kuyunun dibindeki pürtüklü bir taştan az ayrıksı bir şey;
akşamın bu alışılmadık, mor aydınlığı bir gerçekse,
bu külrengi, eflâtun şeyler evlerse, bulutlarsa,
gerçekse şu sokaktan geçen adamın uyurgezer olmadığı,
doğruysa bu sessizliğin inip çıktığı gizemle yaşam arasında,
gerçekse var olduğum,
Sabah, Bekir Bozdağ’ı dinledim. Çok da keyif aldım. Dediklerini tam anlayabilmek için daha sonra Ali Bulaç’ı okudum[1]. Kendisinin öneminden ötürü tırnak içine alıp gözümüze sokmak için ayrıca koyulaştırdığı “Kürt sorununun ulusallaştırılmış olması hasebiyle aynı zamanda bir uluslararası konu haline gelmiştir. Başından beri ABD, Avrupa ve bazı bölge ülkeleri soruna müdahildir.” sözleri, arife tarif gerektirmeyecek kadar açık değil mi?
Bahçeli, aynaya bakmadan konuşmaz. Şimdi de öyle yapı
hadi topla yüzünü prenses
üzülme katla hüznünü
kaldir çekmecene bir yerlere sakla
daha ömrünü tüketecek
nice yaralarin olcak
kabuklari düsecek
yeniden kanayacak
en sevdigin yalnizligini
al geçir sirtina
eserse hafiften hüzün, üsümezsin
belki elmaciklarin islanir
fena mi yanaklarin allanir
agla, durma agla
biraz ruhun cilalanir
kirmak istiyor birak gitsin
gitmek istiyor birak gitsin
bir daha dönmesin
ister yen, ister yenil
daha gençsin ögreneceksin
ister sev, ister sevil
daha
Şimdi efendim bilirsiniz bu erkek milletinin askerlik anıları pek meşhurdur..Döner döner anlatırlar,ömrü hayatlarına yayarlar bu anıları..Misal babam:
Her içki sofrasında;"Ben Heybeli Ada da Paşa'nın konağında aşçı yamağı iken" diye başlar anlatmaya..Noktasından virgülüne ezberlemişizdir aslında anlattıklarını da,yine de;
-"eeeeeee" diye dinleriz birbirimize bakarak ve de kıs kıs gülerek...Ama en komiği, aynı öfkeyle ve tam da aynı yerde annemin lafı babamın ağzına tıkayışıdır;
-"Yaptı
ALLAH Rızası, ANLayışı ve ÖrNekLeri
Kitapçıdaki adam: -Yok abi yok! Bu insanlara yaranamazsın, iyilik yapmayacaksın. Ben, ALLAH rızası için yardım etmeye çalışıyorum; o hâlâ inat ediyor. Bana ne kardeşim, bundan sonra, ne hâlin varsa gör, benden buraya kadar, cehennemde sen yanarsın…
Dolmuştaki kız: - Hayır anlamıyorum ki neden durup dururken ortalığı karıştırıyorlar. Kafanı aç, gir okula işte. Kafanı kapatıyorsan ALLAH rızası için kapat, siyasete ne bulaştırıyorsun. Okula girerken a
Diyarbakır'da güneş batıyordu.
Ve ben gidiyordum!
Diyarbakır surları güneşin batışını seyrediyor,Mardin Kapı,bütün görkemiyle yıllara inat "bugün de buradayım" diyordu.Balıkçılarbaşı,günün kalabalığını üstünden atmak için ilerleyen saatleri kolluyor,Dağkapı yorgun argın evine dönen resmi kıyafetleri ağırlıyordu.Ofis gürül gürül akıyordu...
Ve ben gidiyordum!
Sokağın hemen yanıbaşında oturan kadınlar birbirlerine dert yanıyordu.Yaşlı amca belirli belirsiz söyleniyor,elinde ki poşetle
İçinde olduğum halet-i ruhiyeden midir bilinmez ya da mevsimden midir bugün çok fenayım okur kitle,
İş bu başlık okuması gereken kişi okuduktan 5 saniye sonra kendi kendini imha edecektir.
Sonrasında hiçbirinizi tanımadığımı beyan edeceğimdir. Arz-ı Hörmet ederim...
Sadece bu güzel adam sebebiyle Ankarayı seviyorum ben. Yine iş size düşecek okur kitle,biografisi kolay bulunur.
Güzel adam : Turgut UYAR
Cemal Süreyya'nın hakkında ''Öldüğü gün
hepimizi işten attılar...''
diye
“Evvel zaman içinde, bir şarap testisiyle, şarap dost olmuşlar. Şarap testisi şarabı tutarmış bağrında, demlendirirmiş. Şarap da bu sıcak yuvadan memnun söyleşir, ele güne minnet etmeden mutlu mesut gün geçirirlermiş. Sonra bir gün afacan bir çocuk şişeye küçük bir taş atmış. Taş küçükmüş ama öyle bir yerden öyle bir nokta atışı yapmış ki çocuk, testi çatlayıvermiş. Testi çatlayınca, şaraba, artık kendine başka yuva bul, benimle kalırsan ziyan olur gidersin demiş, sırf ona olan merhamet ve sevgi
“Sağın temsilcileri için entellektüel,ya karışıklık çıkarmaktan hoşlanan,huysuz,hırçın,ukala bir “deklase”;vekalatnamesi olmayan bir avukat;şarkı söyleyeceğine bildiriler imzalayan bir ağustos böceği;yahut da heyecansız,suya sabuna dokunmayan bir bilgi uzmanıdır.Sol,aydına bazen dost,bazan düşman.Daha doğrusu entelektüel,kendilerinden olmak şartıyla alkışlanmağa layıktır.Sağ entellektüel,bir çoban köpeğidir.Esasen entellektüelin sağı olmaz.Entellektüel yükselen bir sınıfın şuurudur,yani bir devr
Somewhere in the distance I hear the bells ring
Darkness settles on the town as the children start to sing
And the lady cross the street she shuts out the night
Theres a cast of thousands waiting as she turns out the light
But its too late, too late, too late
Too late for love
Yes its too late, too late, too late
Too late for love
London boys are gazing as the girls go hand in hand
With a pocket full of innocence, their entrance is grand
And the queen of the dream stands before t
Ne çok söyleyeceklerim vardı..
Gözlerinin ne kadar güzel olduğunu söyleyecektim,ne sevimli baktığını..Sevdiğim yerleri,en çok nereyi görmek istediğimi seninle..çocukluk anılarımın en komiklerini..
Önem sırası karmaşasında herşey gibi hepsi kaybolup gitti..
Gökyüzüne günlerce bakmayı unuttum,yıldızlar var mıydı,kutup yıldızı hangisiydi..Bir çiçeğe su vermek,büyümesini izlemek nasıl birşeydi..Sürükleyici bir kitabı her cümlesini bir kere okuyarak soluk soluğa bir akşamda bitirmek nasıldı.
AI (Yapay Zeka) Kendi Aklını Geliştirip İnsan Kontrolünden Kurtulabilir mi? İşte Bill Gates'in Cevabı
Microsoft'un kurucu ortağı Bill Gates, son zamanlarda OpenAI ve ChatGPT'nin öne çıkmasıyla dalgalanan yapay zeka devrimine daha fazla ışık tutuyor.
Ne Oldu: Gates, Financial Times'tan Gideon Rachman'ın bir noktada yapay zekanın kendi başına bir zihin geliştirebileceği, ne yapılacağı konusunda kendi fikirlerine sahip olabileceği ve insan kontrolünden kaçabileceği fikrinden endişe
Bu konuda bbcearth bir makale gördüm onu da buraya aktarıyorum
Doğuştan gelen bir ahlaki pusula ile mi doğuyoruz yoksa büyüdükçe geliştirdiğimiz bir şey mi?
İnsanların iyi mi yoksa kötü mü doğduğu yüzyıllardır filozoflar tarafından tartışılmıştır. Aristoteles, ahlakın öğrenildiğini ve “ahlak dışı yaratıklar” olarak doğduğumuzu, Sigmund Freud ise yeni doğanları ahlaki boş bir sayfa olarak kabul etti. “Sineklerin Tanrısı”nı okuyan herkes, çocukların bir tarikat başlatmak ve vahşice birbi
Ben admin'in yazısını okudum ve yazıyı bir erkek olarak yazdığını düşünmüyorum. Onu erkek olduğu için hemen yazıyı kadın-erkek ekseninde algılayarak yazısını kadın açısından sorgulamanız biraz garip olmuş. Yazıyı yazanın belirtmediği bir yönü sanki ona mal ederek konuyu başka bir yöne çekmişsiniz gibime geliyor.
Sevgimle