sene 84 yada 85 olmalı yanlıs hatırlamıyorsam.. ilk defa tv yaynıları basladıgında.. aksamları saat yedide acılırdı tv ve tek kanallıydı.. adile teysemis vardı ve uykudan önce programı hazırlardı.. neden o saatte o program vardı anlamazdım.. tanıdıgım hicbircocuk ben dahil 8 de yatmazdık oysa.. işin ilginc yani elektrik kesintilerinin oldugunu yada elektrik kesilmesinin nasıl birsey oldugunu ben ilk tv yayınları basladıgında farketmiştim.. belkide cocuklugumun elektrikle tek ilişkisi o televizyo
Genel olarak son bir kaç, aslında yaklaşık son 15 yıldır ciddi olarak oturup izlemiyorum televizyonu. Daha öncesinde de sinema ve çizgi film merakım olmsa yine izlemezdim. Ama şu bir gerçekki izlediğim reklamların haddi hesabı yoktur.. Her ne kadar reklam başladığı anda başka kanallara geçen biri olsamda dönem dönem özelikle durup izlemişimdir reklamları... Küçük çocukların hatta bebeklerin bile o renkli ekranda en çok ilgilendikleri programlar reklamlar olmuştur.. Belki de çok fazla görsel ve i
attığım her adımda ayaklarımın altındaki parke taslarından sesler geliyor.. kulaklarımdaki çınlama, gercekleri bastırıyor gibi.. halüsünasyon mu bu , bir göz aldatmacasımı.. hangsinde daha gerçek kalıyor insan? konusuyorkenmi kalabalık karsısında? yalnzıkenmi kendi basına? kelebek ömrü kadar kısa süren bir yanılmaydı bu, dogru yerde dogru kelimeyi kullanabiliyor olmak hala yetmiyordu guclu olmaya... ve insan vicdanının baskısından kurtulamadıgı icin hala bu dünya yaşanacak bir yer gibiydi..
geniş 4 şeritli bir yolun iki yanındaki geniş kaldırmından asagıya dogru
yurumek.. sahil deniyordu o yola, su olmayan bir yol kenarına sahil
demek..tuhaftı ama mantıklıydıda... insanlar aksam saatlerinde o geniş
kaldırımda asagıdan yukarıya yada yukarıdan asagıya yururler, kültür parkı
sınırlayan duvaların uzerine tourur sohbet ederler cogu zaman dedikodu
yaparlardı.. lise cagındaki kızlar ve erkekler kacamak bakıslarda bulusur biraz
daha cesaretli olanlar konusurlardı..mekanın en karlı iş
muhtemelen benden 50 sene kadar daha büyük bir binada asansör olmak...sanki taş devri insanının otomobil lüksüne sahip olması gibi birseydi sanırım.. iki tarafa dogru açılan ahşap kapıları akerdeon misali ortadan ikiye katlanıyordu. bu kapıların kanatlarını actıktan sonra metal bir kapı daha vardı buda bir tarafa dogru tamamen katlanıp toplanıyordu...
dar bir kabin.. ve oturabilmeniz icin bir bölüm bile ayarlanmış.. sanırım bu asansörü yapan kimse biraz romantik biriymiş.. cünkü iki kişi aynı
bu konu icin dogru yer oldugundan emin değilim ama sanırım filmde farkettiğim bir kac ayrıntıyı yazmam gerekiyor.. kimbilir herkes farketmiştir belkide bu yüzden gunlerdir surekli filmle ilgili dusuncelerini anlatıyorlar ama Can Dündarın bir sözü hoşuma gitti... Bu benim Mustafa'm ben böyle gördügüm icin eserimi böyle yaptım dedi.. kimbilir belkide haklıdır.. ama bahsedilen insan taşıdıgı ve ona yuklenilen sıfatlar gözönüne alınınca kişisel anlamda benim demek pek kolay olmuyor. bende kendi yazı
imkansız bir sürükleme yapmaya calısıyorsunuz...böyle bir uyarı aldıgımı hatırlıyorum belkide hayal görmüşümdür.. bilgisayarların uyarılarını hep sevmişimdir..kesin ve net karsılık verirler size.. anladıklarını hic eveleyip gevelemeden direk söylerler.Peki insan hayatını yaşarken hangi imkansızlıkları kendi beraberinde sürüklemek icin ısrar ediyor?
bir bilgisayardan aldıgım ilk uyarı mesajı aynen söyleydi..:
-bad command or file name
kötü komut yada dosya adı.. sanki bir hayat felsefesi gib
sıradan gunluk hayatımızda basımıza gelebilecek talihsizlikler... neler olabilir?
mesela otobüsü kacırdınız..taksiye binmeyi dusunuyorsunuz..ama otobus beklerken onlarca taksi geciti halde siz bu kararı aldıgnız halde taksi gelmiyor.. taksi bekliyorsunuz bir taksi geliyor bindiginiz anda siz binerken bekledigniz otobus gecip gidiyor yanınızdan..
düzenli olarak piyango alıyor yada loto oynuyorsunuz.. belkide haftada bir defa ama sürekli.. hicbirsey cıkmıyor.. amorti bile tutturamıyorsunuz..
tekirdag sanki istanbulun abartılarını alınmıs halidir. istanbulda dogdum buyudum.. bir istanbullu değilseniz bunun nasıl birsey oldugunu anlamak zordur. mesela istanbulda binlerce dernek vardır.. türkiyedeki hatta dunyanın cesitli yerlerine mensup yada oarala ait olan insanlar dayanısma dernegi kurarlar ama dünyanın hicbiryerinde istanbullular dayanısma derneği diye birsey yoktur yanılıyormuyum?
ben gezdigim anadoludaki sehirlerin hicbirinde görmedim avrupada yasayan arkdaslar boyle bir dernek
yarım satte bir minubus kalkardı tekirdağa.. ve yol en iyi ihtimalle 50 dakika sürerdi.. alabildigine tarla manzaralı dümduz ovaların arasında uzanan gidiş geliş birer şeritli yoldan ibaretti yolculuk.. ve genelde o 25 kişilik minibus dolardı.. merkezden biraz uzaga gidince binenler ayakta kalırdı.. cogu zamanda bizler genc olarak ayaga kalkıp birilerine yer verirdk.. sigara icmek yaskatı belki ama en zevkli sigarada o araclarda icilirdi.. muavin icerken bunu hissedebilirdiniz..
yol boyunca onl
ilkokul hayatım acaipti benim.. 5 senenin bazı dönemlerinde sabahcıydım ki en cok bunu severdim bazı dönemerinde ise öglenciydim.. gunun oyun oynananacak en güzel saatlerini okulda gecermek gibi kötü birseydi bu...
toplam bes dersimiz vardı bir gunde.. ve aralarda on bes dakika teneffus yapıyorduk... ne cok sey yapardık o onbes dakikalarda..simdi ise bir sigara bile icemiyor insan... belkide kücük bir cocuk oldugumuz icin zaman bize büyük geliyordu.. simdi ise hicbir zaman aralıgına sıgmıyoruz.
ayrıntının ayrıntısı olurmu...
insan nasıl bir ayrıntıyı yazabilir..bir ucundan anıyı yakalarsınız..ve sonra sadece onu tek cümlede kullanırsınız.. sonra o cümledeki bir kelimeyi alır baska bir cumle kurarsınız.. mesela kaldırım taşları gibi... sarı ve beyaz renge boyarlardı karayolları calısanları.. bir el arabasına sarı kirecten boya koyarlardı digerine beyaz.. önce sarı arabayla bir sokagı boydan boya gezerlerdi.. her defasında bir tası bos bırakıp digerini boyayarak.. sonra beyaz kirec boya
sigara dedinde aklıma geldi...
genelde eski esyalar satan bir emanetci vardı.. hala varmı bilmiyorum.. adamın milattan kalma faks makinasını tamir etmek icin gtmiştim.. arızanın yazılı oldugu formu okuyunca o arızanın düzelmeyecegini daha dogrusu artık makinanın miladını doldurdugunu bu yuzden o arızayı yaptıgını biliyordum.. ama iş iştir.. biraz arasamda adresi buldum ve gittim. kapının agzına kadar dolu bir dükkandı.. ve icerdeki her esyanın üzerinde toz vardı.. kapıdan iceri girip bir iki
25 yıl önce takmıstım ben.. sadece 1 sene falan.. oda dinlendirici dediklerinden..
0,75 sanırım derecesi buydu.. gozlerini dinlendirir demişti doktor.. işin ilginci ben ne zaman gözlükleri taksam basım agrırdı
gözlukcuye gittigimizi anımsıyorum.. cerceve secmemi istemişlerdi.. ince sarı yani altın rengi cerceveli olanı secmiştim ben.. kardesimede siyah cerceveli olanı almıstık.. oysa kardesim sarısın ben esmerdim:p
kullanıslı bişi değildi gozluk..mesela kosarken cıkartmak zorundasın, top oyn
aslında dün gece aklıma gelmişti ama ordaki muhabbet daha tatlı geldigi icin yazamamıstım.. gerci ne kadar ayrıntı cıkartılabilirdiki bir Atm cihazından... atm kelimesini bilimsel bir acklaması vardı ama bilmiyorum.. sonraki yıllarda birde Btm cihazı oldugunuda ogrendim.. sanırım su online para yatırılabilen makinalara btm cihazı deniyor.. neyse işin teknik kısmı beni aşar.. sıradan bir kullanıcıydım ben.. ilk atm cihazıyla tanısmam lise birinci sınıfıma denk gelmişti..
o zamanlarda bazı büy
halkalı-sirkeci hattında çalışan bir trenimiz var bizim istanbulda.. her ne kadar benim hayatımda cok fazla yeri olmasada lise zamanlarında okulu asıp bir cok defalar kaçak olarak binmişligim vardır.. lisedeyken yani bundan yaklasık 15 sene öncede kullanılan vagonlar eskiydi bugunde eski yani boyası dısında pek değişmiyor.. biz genelde kazlıcesme yada zeytinburnu istasyonunda kacak olarak binerdik.. bekci vardı ama cokta öenmsemiyordu en zaından o zamanlarda.. zaten biz cocuklardan baska kacak b
gasos kapaklarımız vardı bizim.. daha dogrusu şişe kapakları hani su acılınca tekrar kapatılamayan kapaklardan.. cocuklugumuzun varlıklı olma belirtilerinden biriydi.. ne kadar cok gazos kapagınız yada misketinz varsa o kadar itibarlıydınz:p bir çeşit kumar gibi oynardık.. yol boyunca dizerdik yanyana gazos kapaklarını .. en sol yada en sagda kalan kapagın üzerine bir kac tane koyardık ordan vuran diger hepsini alırdı.. elimizde mermerden taslar..
mermer tasınız varsa ve kenarları yuvarlaksa y
hani bi geyik vardır ya nerde o eski bayramlar diye... düşünüyorumda belkide eski bayramlar eskide kaldıgı icin o kadar güzeldi..o bayramlarda yasadıklarımızı simdi yasamıs olsam pek o kadarda cazip gorunmuyor acıkcası..
bayramların en büyük özelliği biz cocuklar icin patlayıcı maddelerle oynamamıza izin verilmesiydi:p
bi kac tane önemli madde vardı bunlardan biri torpil.. genelde küçük dort bes santimlik parmak kalınlıgında etrafı kalın bir ucunda siyah bir fitil olurdu... daha cok bir el bom
silgilerimiz vardı birde.. kalemlerden ayrılmaz. en sevdiklerim yeşil renkli kaucuk gibi sert olan dikdörtgen silgilerdi. belkide en kalitelileri onlardı kolay bitmezdi mesela ortadan ikiye kesip bir arkadasına verebilrdin parcasını. genelde en sevdigin arkadasına verirdin. o silgiyle yazıyı silmek cok kolaydı biraz bastırınca cıkardı ama abartmamak gerekiyordu cunku sayfayı resmen kazıyordu.. tertemiz oluyordu sayfa sanki birsey yazılmamıs gibi.. bide dandik renkli şatafatlı silgiler vardı. bir
kalemden yapılan toka...
ben ilkokuldayken daha yeni yeni 0,5 kalemler cıkmıstı.. kırtasiyeye gidince 0,5 yada 0,7 uclu kalem alırdık.. bunlar otomatik kalemlerdi ucları ayrı satılırdı kucuk ince bir kutu icinde.. kalemin arkasında bir yer vardı dügme gibi bir defa bastırınca ucu biraz ileri cıkardı. elinizi cekince oyle sabit kalırdı. en inceleri 0,5 uclardı bazen guzel yazı dersinde bunları kullanırdık. ama normalde yazmak icin ben hep 0,7 ucları secerdim cunku hızlı yazardım bozuk yazardım 0
eskiden bizim catı antenlerimiz var.. evimizin bulundugu muhite gore iyi cekerdi yada ne kadar yuksege koyarsanıs koyun cekmezdi.. bide kullandıgnz kablo önemliydi.. ek olmıyacak kabloda ve iletkeni iyi olucak.. bizim gocmen evimiz vardı katsız gecekondu gibi ama biraz daha luks... onunde ve arkasında bahcesi ve meyva agacları olanlarından.. o senelerde daha yeni renkli tvler ve kanallar cıkmıstı.. bir anten almıstık catıya koymustuk.. bide uzun direk bulmustuk daha yuksekte dursun diye.. geneld
sokakta yururken hele birde ruzgarlıysa sigara yakmak ne zahmetli iştir... kibrit kullnıyorsanız özel bir bilek hareketi yapmanız gerekiyor. sigarayı dudaklarınızın arasına alıp hazır beklemelisiniz körüklemek icin.. Sonra bir elinizin işaret ve baş parmagı arasında dik bir sekilde kibrit kutusunu tutacaksınız. kahverengi yuzeyi dısa gelecek sekilde. parmaklarınız kutuyla birlestiginde olabildigince acık tutun. O seklinde olmalı.. yada recep ivedikin yaptıgı hareketi hatırlayın:p hani birini gos
çift kale mac yapardık sokakta.. kaldırım taşlarına aynı uzaklıkta iki tarafa taş koyardık.. iki taraftaki kalelerinde aynı ölcüde lması icin adımlardık tasların arasını.. sonra adam alısırdık.. 3erli yada 4erli..eşit dagılım yapmaya calısır eksik kalınca kücük cocuklardan birini alırdık takıma.. birde bizim sokak yokuştu.. ilk yarı yukarıya hucum eden takım ikinci yarı asagıya hucum ederdi ve kim topa gereksiz sekilde hızlı vurursa yokuş asagı gidip almak zorundaydı.. cogu zaman vuran oyuncu gi
cidden yumurta kokuyordu pazartesi gunleri beslenme cantam... beslenme çantası diye bir sıfatı vardı o kucuk kutunun.. haftalık yemek programı yapılırdı her gun baska bir yiyecek..pazartesi haslanmıs yumurta olurdu persembe recel...cuma gunu zeytin ve peynir..
bir elde kitapların defterlerin oldugu canta digerinde beslenme cantası ne zor gelirdi tasımak.. ilk sene cantamın sadece el tutacagı vardı ve yururken iki elimin dolu olmasına uyuz olurdum.
ikinci sene askılı bir canta almıstık ve omuzl
belediye otobusu ayrıntıları vardır bide ama istanbulda yasamıyorsanız bunlar pek ilgi cekici gelmez insana...
mesela eski otobuslerde kapıların uzerinde bir kol vardı. eger kapı acılmazsa yada biri sıkısırsa o kolu cevirirdiniz havası bosalırdı yuksek bir tıslama sesiyle... o kolun yanında bir yazı vardı:
-tehlike anında kolu EL ele ceviriniz diye...
allam ne kadar sacma bir yazıydı bu nası yani EL ele ceviriniz derken?
sonra anlamıstım mantıgı ama yinede mantıksız gelmişti bana... Kol duz