Editörden Aylık Yazılar / Yorumlar / Açıklamalar Ana Sayfa|Reklam|İletişim|Başlangıç|Bookmark|English   
Bu sayfayı arkadaşınıza tavsiye edin..!   



Hicri Köroğlu
Mesaj ve Tartışma Panosu

1962 yılında eğitim için Amerika’ya geldi. Minessota (ABD) Ünersitesinden makine mühendisliği diplomasını aldıktan sonra Californiya Üniversitesinde feza dinamiği üzerine ihtisas yaptı.

Otuzdört yıllık bir iş hayatından sonra, 2002 yılında bilgisayar teknoloji müdürlüğü yaptığı şirketinden emekli oldu.

Editöre yanıt vermek veya konu hakkında düşünce eklemek veya eksik olan bir bölümü tamamlamak için lütfen Mesaj Panosu'nu kullanın.

 

 

DİNLERİ PAZARLAMAK

Atmışlı yılların başında eğitim için Amerika’ya geldiğimde, medyada, özellikle televizyonda, dine fazla ilgi yoktu. Kiliseler, gazetelere pazar günü servisiyle ilgili paralı reklamlar verir, ulusal televizyon şebekeleri de (o zamanlarda sayıları üçtü), pazar günlerinin erken saatlerinde papazlara (bazen de hahamlara) vaaz için yarım saat ayırırlardı. Koyu dindar, özellikle Hiristiyan olmayanlar, dinin etkisinı pek fark etmezlerdi. Fakat 70’li yılların başında dini liderler, kapitalist Amerika’da pazarlamanın önemini kavrayıp, hızla ilerliyen kablolu televizyon teknolojisinin geniş kitlelere erişme olanağına kavuştuktan sonra, din herkesin dikkatini çeken bir konu olmuştu. Yetmişli yıllar, bir bakıma dinin sabun, deodrant, araba ve diğer tüketici malları gibi pazarlanmasının başlangıcıydı.    

O yıllardan başlayarak dini “vakıfların” sayısı hızla artmış, CBN-Christian Broadcasting Network (Hiristiyan Yayın Şebekesi), EWTN-Eternal World Television Network (Ölümsüz Dünya Televizyon Şebekesi) gibi kablolu televizyonlar kurulmuş ve o günlere kadar dinin en büyük ve nerdeyse tek kitle pazarlayıcısı Billy Graham’a Jim Bakker, Jimmy Swaggart, Pat Robertson ve daha birçok isimler katılmıştı. (Televangelist sözcüğü o günlerde türemiştir.) Başlangıçta ben dahil birçok kişi, bu gelişmelerle ancak skandal (ki sık sık olurdu) çıkınca ilgilinirdik. Jim Bakker’in, örneğin, sekreterine tecavüz etmesi sonucunda, dini pazarlayarak elde ettiği 250 miyon dolarlık geliri yitirmesini zevkle izlemiştik. Fakat 1976’daki Türkiye gezim bu gelişmeleri daha dikkatle izlemem gerektiğini bana kanıtlamıştı.

O gezimde yaptığım otobüs yolculuğunda, yanımda oturan ve İlahiyet Fakültesi mezunu olduğunu söyleyen genç, Amerika’daki “dini kardeşlerini” tanıyıp tanımadığını sormuştu. Bu gencin “İlahiyet mezunu Müslümanların Amerika’da ne yaptıkları” sorusuna verdiği yanıt sürprizdi. “İlahiyet mezunu gençler, Amerikan Hiristiyanlarının dinlerini televizyonda nasıl pazarladıklarını öğrenmeye gittiler,” demişti. Ondan sonra Türkiye’ye her gittiğimde İslam’ın televizyondan nasıl yansıltıldığına dikkat etmeye, Amerika’daki din programlarıyla ortak yönlerini aramaya başlamıştım. Başlangıçta bana pek benzerlik görünmemişsede, Türkiye’de telvizyon şebekelerinin sayısında büyük artıştan, ve Samanyulu, TGRT, Kanal 7 gibi televizyon kanallarının kuruluşlarından sonra bu programların gittikçe aynılaştığını hayretle gözlemlemiştim.

Bu benzerliğin birçok örnekleri gösterilebilir. Amerika’da alkolikler örneğin, İsa’yı kabullendikten sonra alkol bağımlılığını yendiklerini söylerler, Türkiye’de ise alkolikler aynı şeyi İslam’a dönerek yaptıklarını söylerler. Bu programlarda Amerikan Hristiyanları, İsa adına verdikleri zekatları, Tanrı’nın kat kat daha fazla ödüllendirdiğini iddia ederler; Türkiye’de ise Müslümanlar, Tanrı’nın aynı yüceliği, zekat veren Müslümanlara gösterdiğini belirtirler. Her iki ülkede de, dine dönenler, mucizevi şekilde hastalıktan kurtulmuş, dua ettiklerinden ölümden geri dönmüş, imtihanlar kazanmış, çocuk sahibi olmuşlardır. Türkiye’deki dini programların sahne düzenleri bile hemen hemen Amerika’kilerin kopyasıydılar. Amerika’daki televizyon dizilerinde ve dini filimlerindeki iyi karakterler (yüksek ahlaklı, evliya gibi temiz yürekli ve yakışıklı kahramanlar) Hiristiyan, Türk televizyonlarında ise Müslümandı.

Bu büyük benzerliklere rağmen, Amerika’daki din pazarlamasıyla Türkiye’deki din pazarlaması arasında bazı farklar vardır. Amerika’da örneğin, televangelistler halktan direk para yardımı isterler ve bu parayı kendi örgütlerine aktarırlar. Hapse girmeden önce, televangelist Jim Bakker, yılda 250 milyon dolar ve başka bir televangelist Jimmy Swaggert, bir genelev kadınıyla yakalanmadan önce, yılda 200 milyon dolar para toplamıştı. Bir başka değişiklik te, Amerika’dan alınan doğa programlarındaki “doğa” veya “evrim” sözcüklerinin, Samanyolu ve TGRT gibi kanallarda “tanrı” veya “yaratıcı” givi çevrilmesidir.Böylece Türkiye’deki din pazarlayıcıları evrimi bile başarıyla dini propagandaya alet etmişlerdir.  

Son yıllarda Türkiye Müslümanlarının başka bir Hiristiyan pazarlama tekniğini, misyonerliği, kopya etmeye başladıklarını ilgiyle izliyorum. Bu misyonerliği en iyi uygulayan ülke Amerikadır. Protestan olan Amerikan evangeltisleri, misyonerliği  Güney Amerika’nın Katolik Hiristiyanlarına bile götürmeyi başlamışlardır. Öyleki, başını Vatikan’ın çektiği Katolik kilisesi, çok sayıda mezhep değiştirmeye başlayan Güney Amerikalıları, Katolik mezhebinde tutma yöntemleri aramaya başlamıştır. Türkiye İslamında da gelişmekte olan ve esas olarak Amerikan sistemine benzeyen “misyonerliğin” tam amacı nedir bilemiyorum. Fakat bizim eyalete kadar da uzanan ve genelde Fethullah Gülen kökenli Müslüman misyonerlerinin, her Türk’ü evinde ziyaret etmeleri, bu amaçlarından birinin, Batı’da yaşayan Türklerin Müslümanlığı terk etmelerini önlemek olduğunu sanıyorum. 

Dinleri yayma veya misyonerlik yapmak, demokrasinin tanıdığı temel haklar arasındadır. Türkiye ile Amerika arasında demokraside de bazı farklar vardır. Amerika’da Her türlü pazarlama serbesttir. Örneğin, tanıdığım bir bayan, “Cadı” inancının Minneapolis örgütünün başıydı ve sık sık televizyona çıkıp “Cadı’lığın” iyiliğini ve doğallığını anlatırdı. Budistler, Hindular, Müslümanlar, Yahudiler, Ateistler, kısacası herkes düşündüğünü söyleme özgürlüğüne sahiptir.

Türkiye’de durum farklıdır. Geçenlerde Malatya’da İncil yayınlıyorlar diye boğazları vahşice kesilenler düşünüldüğünde ve bu vahşetin yarattığı korku göz önüne alındığında, düşünce özgürlüğü konusunda demokrasiden henüz ne kadar uzak olduğumuz düşünülmez mi? Batı’nın en dindar ülkesinin Amerika olmasının nedenlerini din pazarlamsında görenler çoktur. Acaba Türkiye’de AKP’nin popülerliğiyle din pazarlamasının bir ilişkisi var mıdır?          

Yorum eklemek istiyorsanız, lütfen buraya tıklayınız...
 

Hicri Köroğlu

Bu sayfayı arkadaşınıza tavsiye edin..!  

Diğer Yazılar: Ana Sayfaya Dön

Bütün hakları saklıdır. izinsiz kopya edilemez ve kullanılamaz..! Yasal Uyarı (Disclaimer)
Copyright © 2000-2008 Stork Corporation-Turkish-Media.Com bir Stork Corporation Kuruluşudur...
Hicri Koroglu HİCRİ KOROGLU hicri koroğlu Hicri KÖROĞLU HICRI